top of page

İkim Krizi Pandora'nın Kutusunu Açtı ve Artık Virüsler, Şehirciliğin Yeni Çalışma Alanı Oldu

Güncelleme tarihi: 29 Ağu 2022

İklimsel tehlikelerin patojenik hastalıkları binden fazla farklı yolla kentlerde etkilediği bilimsel raporlarla açığa çıktı. İklim krizinden etkilenen insanların yaşadığı kentsel alanların, parkların, caddelerin tasarımı, yapılaşma nizamı, kentsel yüzey ısısı, güneş ve rüzgar penetrasyonu gibi sayısız kentsel tasarım değişkeni pandemilerin şehirde artasına veya azalmasına neden oluyor.


Şehircilik ve pandemi birebir ilişkili. Bazı bilimsel araştırmalarda sosyal çeşitlilik ve kentsel kullanım çeşitliliğinin de pandemileri tetiklediği kanıtlandı. Yani her zaman olduğu gibi şehircilikte konu sadece mekânsal planlama değil. Zaten inter-disipliner bir alan olan şehircilik, şimdilerde yepyeni bir alanda da şehir planlarını ve tasarımlarını incelemek zorunda. Yeni sürdürülebilir şehirciliğin temellerini anlamanız için bu konuda sizlere bir derleme yaptık. ECO-Blog’da bir solukta okuyacağınızı tahmin ediyoruz.


Pandemi Sadece İnsanlarda Olmuyor! ve Dünyadaki Tüm Hayvanlar Pandami İçinde!

Dünyada tüm canlılarda pandemiler artan hızda ortaya çıkmaya başladı. Bu biz çevre uzmanları tarafından bilinen olumsuz bir beklentiydi. Geçtiğimiz yıl 30.000 fok balığı PDV pandemisi ile ile öldü. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinden en çok etkilenen Kuzey Kutup Bölgesi'nde ölümcül Phocine Distemper Virüsü (PDV) olarak bilinen virüs yayılmaya başladı. Şuna inanalım ki pandemiler iklim değişikliğinin somut bir sonucu.


Yıllardır deniz memelilerinde görülen ve binlerce fokun ölümüne yol açan PDV son zamanlarda Alaska’daki su samurlarında da ölümlerle birlikte ortaya çıktı.

Enfekte olan Avrupalı fokların, buzulların erimesi sonucu oluşmuş kanallar yoluyla Rusya’nın kuzeyi ve California’nın kuzeyi boyunca yolculuk yaptığını belirledi.


Buzul seviyesindeki değişim kutuplarda yaşayan fokların daha önce hiç bulunmadıkları bölgelere gitmesine ve daha önceden karşılaşmadıkları türlerle karşılaşmasına neden oldu.

İklim değişikliği dünyadaki tüm türleri daha önce karşılaşmadıkları canlılarla karşılaştırmakta ve sonları insanların geçirdiği COVID-19 gibi çok acı olmakta. PDV’nin görülmesi de fokların bu yolculuğuna bağlı. Salgın ile birlikte 30 bin kadar fokun öldüğü tahmin ediliyor.


Çözüm, iklim değişikliği ile köklü bir mücadele olmadan salgın hastalıkların sona erdirilemeyeceğinin anlaşılması ve bu yönde süratle tedbirler alınması.


Hastalıklar Şiddetlendi

İklim krizinin oluşturduğu tehlikeler ile hastalıklar arasındaki ilişkiyi inceleyen yeni bir araştırmalar iklim krizinin, dünyada patojenik hastalıkların yarısından fazlasını şiddetlendirdiğini gösterdi. Toplam 10 iklimsel tehlikeyi konu alan araştırmada bu tehlikelerin incelenen 375 hastalıktan 218'ini, yani yüzde 58'ini şiddetlendirdiği tespit edildi. Araştırmacılar, incelenen hastalıkların yüzde 16'sında ise bazı iklimsel durumların hafiflemeye yol açabileceğini düşünüyor. (BBC, News, 9.Ağustos.2022)


Örneğin Covid-19 yayılımının havanın ısınmasıyla azaldığı söylense de yağış ve sel gibi iklim değişikliğinden kaynaklanabilen diğer tehlikelerle tekrar yoğunlaşabileceği araştırmalarda ifade ediliyor. Dolayısıyla iklim değişikliği salgın hastalıkların yayılmasını kolaylaştırıyor ve türlerin birbiriyle karşılaşmasını sağlıyor. Yukarıda açıkladığımız kuzey kutbundaki gelişimler bunun en somut örneği.


Patojenik Hastalıklar Mutlaka Şehirlerde Yayılıyor Öyleyse Şehircilik Buna Tedbir Almalı

Uzmanlar, iklimsel tehlikelerin patojenik hastalıkları binden fazla farklı yolla etkilediğini söylüyor. Nature Climate Change adlı bilim dergisinde yayımlanan araştırmanın raporunda iklim krizinden etkilenen patojenik hastalıklar arasında zika, sıtma, dang humması, kolera ve Covid-19 gibi hastalıklar bulunuyor. Bunlar kentsel alanlarda yayılma potansiyeli taşıyan hastalıklar. Dünya nüfusunun %75'inin 2050 yılında şehirlerde yaşayacağı düşünüldüğünde kent biliminin patojenik hastalıklara ve hatta vektörel hastalıklara çare bulması gerekiyor.


ABD'ye bağlı Hawaii adalarının başkenti Honolulu'da bulunan Hawaii Üniversitesi ve Wisconsin eyaletindeki Wisconsin Üniversitesi uzmanları tarafından yapılan çalışmada iklim krizinin oluşturduğu sıcak hava dalgaları, orman yangınları, aşırı yağışlar ve sellerin hastalıkların bulaşıcılığını artırdığı öne sürülüyor. Bunlar kenlerin iklim değişikliği ile mücadelede en fazla karşılaştıkları sorunlar.


Vektörel hastalıklar da kanunun bir başka dalı. Raporda küresel ısınma ve yağış modellerindeki değişimlerin hastalık taşıyan sivri sinek, kene ve pire gibi canlıların sayısında artışa yol açtığı belirtiliyor. Fırtına ve sellerden dolayı ise çok sayıda insanın yaşadığı yerlerden ayrılmak zorunda kaldığı ve bu insanların mecburen patojenlerin yoğun olduğu bölgelere yerleştiği söyleniyor.


Uzmanlar diğer taraftan da iklim krizinin insanların hastalıklarla mücadelesini zorlaştırdığını ifade ediyor. Örneğin kuraklığın hijyen standartlarında düşüşe neden olduğu ve bu yüzden dizanteri, tifo ve ishal gibi çeşitli hastalıkların meydana geldiği belirtiliyor. Hawaii Üniversitesi'nde coğrafya alanında araştırmacı olan Camilo Mora, insanlığın "hastalıklarda Pandora'nın kutusunu" açtığını ve henüz gün yüzüne çıkmamış hastalıkların iklim krizinin etkileriyle her an harekete geçebileceğini söylüyor. (BBC, News, 9.Ağustos.2022)


Mora, birkaç yıl önce Kolombiya'da mevsim normallerinin dışında yağış yaşanmasının ardından kendisinin de chikungunya virüsüne yakalandığını ve kronik ağrı yaşadığını paylaşıyor. Araştırmacılar, dün yayımlanan araştırmayı bundan 700 yıldan öncesine dayanan delillerin yer aldığı 70 binden fazla akademik çalışmayı tarayarak gerçekleştirdi.


Dünya Sağlık Örgütü ve BM Uyarıyor

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 2021 yılında yaptığı bir çalışmada iklim krizinin sağlık alanında ve yoksulluğun azaltılması için son 50 yıldır yapılan tüm çalışmaların hiçe sayılmasına neden olacağı konusunda uyardı. WHO, 2030'dan 2050 yılına kadar sıtma ve ishalin yanı sıra yetersiz beslenme ve ısı stresi gibi hastalıklar nedeniyle normalin 250 bin üstünde kişinin her yıl hayatını kaybedeceğini öngördü.


Bilimsel Çalışmalar Covid-19 ve Kent Isısı İlişkisini Net Olarak Gösteriyor

Bireysel vakaları haritalamak, çoklu ölçeklerde uzamsal modellerin tanımlanmasını yanlış yönlendirebilir. Sonraki rakamlar, yaklaşık 105.000 nüfuslu en kalabalık üçüncü şehir olan İspanya, Ourense'deki vakaların zamansal gelişimini göstermektedir. Aşağıdaki şekil'deki çalışma alanı E'de 12 hafta arayla bildirilen vakaları gösterilmekte. İlk rakam toplam 254 puanı ve ikinci rakam iki katından fazla olan 546'yı temsil ediyor. Gösterilen noktaların yoğunluğunda önemli bir fark olmasına rağmen, risk kalıplarını belirleme ve bu kalıpların zaman içinde nasıl geliştiğini kontrol etme açısından önemli bir örnek. Şekilde sıcaklığın yoğunluğunun renklerle gösterildiği bir ısı haritası ve Covid verileri nerede ise bire bir oturuyor. Her iki harita da zaman içinde enfeksiyon riskinin anlaşılmasını sağlıyor. Havadan görüntülerin arka plana dahil edilmesi, mekansal risk kalıpları ile mevcut risk seviyelerine dayalı olarak potansiyel salgınların ortaya çıkışını ilişkilendiren bir hipotez kurulmasını kolaylaştırıyor. (Angel Miramontes Carballada and Jose Balsa-Barreiro, Geospatial Analysis and Mapping Strategies for Fine-Grained and Detailed COVID-19 Data with GIS)

Ourense şehrinde COVID-19 insidansının zamansal evrimi.

Başka bir örnek alanı Mumbai'de, Dharavi'nin kenar mahalleleri, son derece yüksek nüfus yoğunluğu, çok sınırlı taban alanı ve altyapı, kamusal alan ve kolaylıkların kıtlığı gibi üçlü bir zorlukla karşı karşıya. 68.400 kişinin evlerinde musluk veya tuvalet olmadan 1 kilometrekarelik bir arazide bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bulaşma riskini düşünmek akıllara durgunluk veriyor. Sıcak nokta metodolojisi, Mumbai'deki 5,2 milyon insanın karantina önlemleri alınsa bile enfeksiyon riski altında olduğunu tahmin ediyor. Aşağıdaki şekil, Mumbai'nin 9 Mayıs itibariyle, tahmin edilen sıcak noktalarla kaplanmış çevreleme bölgelerini göstermekte. Sınırlama bölgeleri, bulaşmayı önlemek için sıkı önlemlerin alındığı aktif vakaların sayısına göre belirlenmiş durumda. Mevcut bölgelerin %30'dan fazlası, Dharavi'nin kalabalık yerleşim yerlerinde önemli bir tesadüfle, tahmin edilen sıcak noktalarda yer almakta. Gelişmekte olan birçok şehirde, özellikle de imkanları kısıtlı mahallelerde daha yüksek test yaygınlığının, eşleşme oranlarını iyileştirmesi ve enfeksiyonu daha doğru bir şekilde tahmin etmesi muhtemeldir.

Mumbai'nin kalabalık ve yetersiz hizmet verilen mahallelerde COVID-19 enfeksiyonları

Türkiye'den İstanbul İyi Bir Örnek

Türkiye'de İstanbul'da 2020 yılında alınan bir Covid-19 haritası ve yapılaşma alanları yoğunluğu mukayesesi her şeyi bir defa daha açıkça göz önüne seriyor. kentte yaşanan pandeminin yapılaşma alanlarının tasarımı ve yeşil alan miktarı ile işkisi pandeminin şehirciliğin bir problematiği olduğunu gösteriyor.

İstanbul Ataköy ve Şirinevler

İstanbul, Ataköy uydu görüntüsünün sol tarafında yer alıyor. Ataköydeki yapılaşma alanı görüntüden anlaşıldığı gibi yeşil alanları sürekli ve gerektiği kadar olan olan bir mahalle. Bina yapılaşma standardı ise ayrık nizam. Binalar arasında güneş ışığının girmesine ve hava sirkülasyonunun sağlanmasına yetecek kadar alan da var. Ataköy 7-10. kısım'da km2'de 13.200 kişi yaşıyor. Oysa, D-100 karayolunun hemen arkasında olan Şirinevler çok yoğun, bitişik nizam ve yeşil alan miktarı oldukça az bir mahalle. Şirinevler mahallesinde endeksi verileri ile km2'ye 60.900 kişi düşüyor.

İstanbul Ataköy ve Şirinevler Pandemi Dönemi Haritası, 2020

Yukarıdaki hayat eve sığar uygulaması ekran görüntüsü konuyu adeta özetliyor. Şehircilik ve pandemi ilişkisini tanımlıyor. D-100 karayolunun bir yanında Ataköy'de adeta pandamı yaşanmıyor, oysa Şirinevler Covid-19'dan ağır bir darbe yiyor. Şirinevlerde hemen hemen tüm evlerde Covid-19 salgını bulaşmış durumda. Yaptığımız mukayesede öne çıkan başlıklar şunlar oluyor:

  1. Yoğun yapılaşma beraberinde pandamı riskini getiriyor.

  2. Optimum seviyede yoğun yapılaşma pandamı riskini azaltıyor.

  3. Kentsel yeşil alan miktarı arttıkça pandamı riski azalıyor.

  4. ısı adası etkisi pandemiyi tetikliyor.

  5. Kent yüzey ısısının artması pandemiyi tetikliyor.

  6. Bitişik nizam apartman yapılaşması pandamı bulaşma riskini zirveye taşıyor.

  7. Kentsel açık alanlar hastalıklı kişilerin karşılaşma riskini düşürüyor.

  8. Kentsel altyapının yoğunluğu pandemi bulaşma riskini arttırıyor.

  9. Yürünebilir ve gölgelendirilmiş cadde tasarımı pandamı riskini düşürüyor.

Şehircilik artan ve arkası gelecek pandemiler ile yeni bir döneme girdi. Bu dönem zaten interdisipliner olan şehirciliğe pandamı ve halk sağlığı tasarımı için bir disiplin daha ekledi. Birçok araştırmacı COVID-19'un şehirler üzerindeki etkilerini anlamak için kentsel alanlarda pandeminin dinamiklerini keşfetmeye çalışıyor.

Salma Antar, A.AbouKorinab, HaoyingHanac, Mahran Gamal, N.Mahranab'ın Pandemik Dirençli Şehirler Oluşturmada Kentsel Planlama Özelliklerinin Rolü - İngiltere, Almanya Ve İtalya'daki Avrupa Şehirleri Üzerinde Covid-19 Etkilerine Ilişkin Örnek Olay İncelemesi Çalışmasına göre hem radyal hem de grid şehirlerin doğrusal şehirlere göre daha yüksek enfeksiyon oranlarına sahip olduğu belirlenmiştir. Kentsel morfoloji de bu tür salgınlara katkıda bulunuyor gibi görünmektedir. Bundan böyle, salgın sonrası kentsel planlarda önceliklerin belirlenmesi, şiddeti takip edecek olası diğer hastalıkların yanı sıra olası en düşük enfeksiyonlarla gelişebilecek ve işlevselliğini sürdürebilecek dirençli şehirleri planlamak esastır.

Azadeh Lak, Shideh Shakouri Asl ve Ali Maher'in, Pandemilere Karşı Dirençli Kentsel Form: Covid-19'Dan Dersler adlı çalışması bir başka bilimsel sonuç vermektedir. Salgın dirençli kentsel form oluşturmak için bu çalışma, konut, mahalleler/kamusal alanlar ve şehirler olmak üzere 3 ölçekte kentsel form dayanıklılığını artırmaya yönelik ilkeler önermektedir. Bu ilkeler, bir afet ve sağlıkla ilgili acil riskler olarak pandemilere ilişkin yeni bir anlayış geliştiren dirençli kentsel formun fiziksel ve fiziksel olmayan yönlerine odaklanan yeni perspektiflerden dayanıklı kentsel form kavramına odaklanmaktadır. Salgın salgınlara karşı dayanıklılığın fiziksel yönü, kentsel biçim, erişim, altyapı, arazi kullanımı ve doğal çevre faktörlerini içerir. Ayrıca, fiziksel olmayan yön, sosyokültürel, ekonomik ve politik (iyi yönetişim dahil) faktörlerle tanımlanabilir. Fiziksel ve fiziksel olmayan ön koşulları sağlayarak ve geliştirerek, çeşitli faydalar elde edilebilir ve tüm müdahale, azaltma ve hazırlık faaliyetlerinin etkinliği desteklenebilir.


Çalışmadan çıkan sonuç, pandeminin kesintileri vatandaşların yaşam tarzını çarpıcı biçimde etkilediğinden, pandemilerin patlak vermesinde yer özelliklerinin belirgin rolü, politika yapıcılar, şehir plancıları ve kentsel tasarımcılar, kentsel alanları salgın hastalıklara ve pandemilere karşı daha dayanıklı yerler haline getirmek için bir araya getirilmelidir olarak çıkmıştır.


Ayyoob Sharifiabc Amir Reza Khavarian Garmsir'in "COVID-19 salgını: Şehirler Üzerindeki Etkiler Ve Kentsel Planlama, Tasarım Ve Yönetim Için Önemli Dersler" çalışması bir başka destekleyici araştırmadır.


Araştırmaya göre, şehirlerdeki yüksek nüfus yoğunluğu ve ekonomik faaliyet alanları genellikle COVID-19 enfeksiyonlarının sıcak noktalarıdır. Sonuçlar, tematik odak açısından, COVID-19'un şehirler üzerindeki etkilerine ilişkin erken araştırmaların temel olarak dört ana tema ortaya koymaktadır. (1) çevresel kalite, (2) sosyo-ekonomik etkiler, (3) yönetim ve yönetişim ve (4) ulaşım ve kentsel tasarım. Hava kalitesi, meteorolojik parametreler ve su kalitesi ile ilgili konuları kapsayan ilk tema baskındır ve diğerleri hala nispeten az araştırılmıştır. Karantina dönemlerinde şehirlerdeki hava ve su kalitesindeki iyileştirmeler, antropojenik faaliyetlerin önemli çevresel etkilerini vurgular ve çevre dostu kalkınma yollarının benimsenmesi için bir uyandırma çağrısı sağlar. Rapor ayrıca, Covid-19 sonrası kentsel planlama ve tasarım için kullanılabilecek sosyo-ekonomik faktörler, kentsel yönetim ve yönetişim ve ulaşım ve kentsel tasarım ile ilgili başka öneriler de sunmaktadır. Genel olarak, mevcut bilgiler, COVID-19 krizinin planlamacılar ve politika yapıcılar için daha adil, dayanıklı ve sürdürülebilir şehirler yaratmaya yönelik dönüştürücü eylemlerde bulunmaları için mükemmel bir fırsat sunduğunu göstermektedir.


Görüleceği gibi bu alanda da Türkiye'nin önünde kenteleşme problematiği bulunuyor. Türk şehirleri neo-liberal yönetimler elinde sermayenin şekillendirdiği kentler olarak ortaya çıkarken, adeta Covid-19 gibi pandemilere en uygunsuz yapılaşma modelini de uyguluyor. Burada yine eğitimsiz toplum, demokrasi ve siyaset üçgeninde niteliksiz kentlere sahip olan Türkiye'nin çıkmazı görülüyor.


88 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentare


bottom of page