Marmara Denizi Türkiye’te ait olan bir iç deniz. Türkiye kendisine ait olan denizi adeta yok etti ve içindeki tüm canlı hayatı zehirledi. Denizlere atık akıtmak 2021 yılı Türkiye'sinde tartışılmaması gereken bir konu. Ancak ne yazık ki, devlet halen sanayi ve şehirleri bu anlamda yönetmeyi başaramadı. Sonuç yüzyıllarca sürecek bir çevre sorunu oluşmasına neden oldu. Müsilaj aslında zehirlenmiş deniz anlamına geliyor. Türkiye Entegre Kentsel Su Yönetimi'nden habersiz. Tüm dünya son 20 yıldır şehirlerinin entegre kentsel su yönetimi planlarını uygulamaya koydu. Türkiye bu konudan haberdar dahi olmadı.
İnsan etkisi ve doğal unsurlar nedeniyle oluşan müsilaj -diğer adıyla deniz salyası- problemi ile gündeme gelen Marmara Denizi’ndeki tüm sistem çöktü.Sorun, doğa temelli entegre bir yaklaşım, döngüsel ekonomi ve sürdürülebilir kentsel atık yönetimi aracılığıyla çözülebilir.
Etrafında yaklaşık 25 milyonluk büyük bir nüfus barındıran Marmara Denizi’nde sorunları ortadan kaldırmak için çoklu ve birbirleriyle ilintili etmenlere dokunan, planlı ve uzun soluklu bir mücadeleye ihtiyacımız var. Bu mücadelede sosyal normları ve mali teşvikleri “kalkınırken doğaya karşı değil doğayla birlikte çalışma” prensibiyle yeniden düzenleyerek çoklu faydalar üretmeliyiz.
İki tabakalı ve besin maddelerinin bol olması nedeniyle yosunlaşma, bulanıklaşma ve az oksijene sahip olma özellikleri gösteren Marmara Denizi, bugün Karadeniz’den sonra Türkiye’nin en önemli balıkçılık kaynağı.
İnsanların yarattığı ağır baskılar sonucu alarm veren Marmara’daki problemler, başlıca nedeni deniz ortamında insan etkisi sonucu organik madde birikiminin artması olan ve müsilaj adı verilen bir semptom ile kendini gösteriyor.
Bu sorunlar balıkçılık başta olmak üzere birçok sektörü ciddi ekonomik kayıplara uğratıyor, buna bağlı olarak pek çok insanın gelir kaynakları üzerinde risk teşkil ediyor ve besin zinciri aracılığıyla halk sağlığını tehdit ediyor.
Bu problemin çözümü için birlikte adımlar atmadığımız takdirde, dip sularında oksijen tükenmesi, canlıların toplu ölümleri gibi daha büyük ekolojik bozulmalarla karşı karşıya kalabiliriz.
Farklı kaynaklarda deniz salyası, deniz karı, deniz bulutu ya da köpük birikimi olarak da adlandırılan müsilaj, organik madde partiküllerinin oluşturduğu jelimsi ya da kremsi parçacıklar ya da kitleler olarak tarif ediliyor. Bu parçacıkların çok yüksek miktarda deniz dibinde birikmesi sonucu deniz zeminini örten bir tabaka oluşuyor.
Özetle müsilaj oluşumu:
Evsel, endüstriyel ve tarım alanlarından dönen atık sularla denize ulaşan ve bitkisel hücreli canlılar için temel besinler arasında yer alan azot-fosfor gibi maddeler bitkisel hücreli canlıların aşırı çoğalmasına yol açıyor.
Bozunmanın normal hızının üzerine çıkması ile bozunma ürünleri birbirleri ile tutunarak denizin içi ve deniz yüzeyinde görünür biçimde geniş alanlar kaplıyor.
Oluşan jelimsi malzeme çevresindeki canlı ve cansız karbon kaynaklarını da içine hapsederek deniz yüzeyinde, su kolonunda ve deniz tabanında geniş alanları kaplayarak görsel, ekolojik ve ekonomik hasara yol açıyor.
Son yıllarda UNDP Türkiye Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'nın 14'üncüsü olan Sudaki Yaşam hakkında pek çok farkındalık artırma faaliyetinde bulundu. Geçtiğimiz yıl, Sudaki Yaşam Savunucumuz Şahika Ercümen Marmara Denizi'ndeki sorunlara dikkat çekmek amacıyla bir dalış gerçekleştirdi ve bu dalış hem ulusal hem uluslararası düzeyde büyük ilgi gördü.
Fakat UNDP'nin bu konudaki çabaları sadece yakın zamanda yapılan faaliyetlerle sınırlı değil, UNDP Türkiye aslında uzun yıllardır bu alandaki çalışmalarını sürdürüyor. UNDP, 1964’te Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin talebi ile nüfusu hızla artan İstanbul bölgesindeki uygun olmayan su temini ve kanalizasyon altyapısı sorunlarının çözümü için hükümete kapsamlı bir program desteği sağlamak amacıyla çalışmalara başladı ve bu çalışmalar 1971 yılında yayımlanan raporda yer aldı. Maalesef proje hayata geçirilemedi.
Proje ile hem Marmara Denizi'ndeki kirlilik bu boyutlara ulaşmayacak hem de İstanbul Bölgesi’nin 1971’den 2020 yılına dek ihtiyaç duyduğu ve ihtiyaç duyacağı su temini ve kanalizasyon altyapısı sağlanacaktı.
UNDP’nin projesi hakkında bilgi veren Hidrobiyolog, Marmara Çevresel İzleme (MAREM) Projesi Yürütücüsü Levent Artüz, bugünkü sorunların uzun yıllardır süregelen yanlışlardan ötürü meydana geldiğini aktardı.
"Denizdeki tür çeşitliliği vahim bir darbe yedi, içi boşaldı, türler arasındaki rekabet ortadan kalktı. Sorun kirlenmeden ötürü tür çeşitliliğinin azalması ve kirliliğe dayanabilen türlerin fert adetlerindeki patlamadır”
Müsilajın oluşumunu tetikleyen birçok etken bulunmakla beraber, en önemli etken insan kaynaklı değişimlerin denizde organik madde birikimini artırması. Yakın zamanda yapılan çalışmalarda iklim değişikliğine bağlı deniz suyu sıcaklıklarındaki artış ve tabakalaşma profillerindeki değişimlerin de müsilaj oluşumuna etkisi olduğu tartışılıyor.
Müsilaj konusunda saha çalışmalarından edinilen bilgiler, artan deniz suyu sıcaklıkları ve özellikle evsel ve sanayii kaynaklı atıklar, aşırı balıkçılık, kıyı şeridinin tahribatı, dip tarama ve boşaltım faaliyetleri ve yoğun gemi trafiği gibi insan kaynaklı baskıların müsilaj gibi oluşumları tetiklediğine işaret ediyor.
Endüstride deniz suyu ekipmanları soğutmak için kullanılıp ısınmış su olarak denize geri bırakılıyor. Çözünmüş oksijen konsantrasyonları su ısındığı zaman azalıyor ve bu değişim denizdeki yaşam ve ekosistem için bir tehdit oluşturuyor. İklim değişikliği ile denizlerde ortalama 1 °C ısınma görülürken, Marmara Denizi’nde bu fark ne yazık ki 2.5 °C.
Ani gelişen müsilaj, ortamdaki oksijenin hızlı tüketilmesine ve denizde canlıların yaşamasına olanak sağlayacak seviyelerde bulunan çözünmüş oksijen konsantrasyonlarının düşük seviyelere gerilemesi veya tamamen tükenmesi gibi koşulların ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Aynı zamanda endüstriyel atık sulardaki kimyasallar, denizdeki oksijeni tüketip sorunun daha da büyümesine neden oluyor.
Böylece ekosistemin dayanıklılığı, yani kendini yenileme kapasitesinde düşüş meydana geliyor ve ciddi şekilde zarar görmüş oluyor. Müsilaj problemi, deniz tabanında yaşayan canlılar başta olmak üzere tüm ekosistemi olumsuz etkiliyor ve daha büyük ekolojik bozulmalara yol açabileceği öngörülüyor.
Oldukça karmaşık bir yapısı olan müsilaj ile tekil ve kısa vadeli önlemlerle başa çıkmak mümkün değil. Birbiriyle kesişen problemlerin çözümüne odaklanan, ilgili tüm paydaşları bir araya getiren ve bilimsel verilere dayalı bütüncül bir plana ihtiyaç var. Kısa, orta ve uzun vadeli eylem planları hazırlanarak kararlılıkla uygulanması gereken Yönetim Planındaki temel ve alt hedeflerden bazıları ise şunlar olabilir:
Karasal kaynaklı yüklerin denize erişimini azaltmak: öncelikle evsel ve endüstriyel atık su oluşumunun azaltılması ve bu amaçla döngüsel ekonomi yaklaşımının havza çapında benimsenmesi, denize deşarj edilecek ise biyolojik ve azot fosfor giderimi için ileri derecede arıtımı, havza çapında azot ve fosfor içerikli gübrelerin doğa temelli çözümler kullanılarak kontrolünün sağlanması.
Dipten azot ve fosfor yayılımını kısıtlamak: Dip tarayan balıkçılık faaliyetlerinin kontrol etmesi, özellikle kıyı kesimlerinde dipten çıkarılan malzemelerin asla derin bölgelere bırakılmaması ve karada bertaraf edilmesi.
2020 İnsani Gelişme Raporu'nun da dikkat çektiği gibi insanlığın gezegene şekil verdiği İnsan Çağında gezegene yaptığımız tehlikeli baskıları eksiksiz göz önünde tutarak ilerleme yollarımızı yeniden tasarlamamız ve değişimi önleyen devasa güç ve fırsat eşitsizliklerini ortadan kaldırmamız gerekiyor.
Müsilaj ile mücadelede de bu yaklaşımı benimsemek ve Marmara Denizini Koruma Amaçlı Yönetim Planı’nı hazırlarken Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'ndan 14.'ye (Sudaki Yaşam) odaklanıp aynı zamanda 11. (Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar), 12. (Sorumlu Üretim ve Tüketim) ve 13.'ye de (İklim Eylemi) katkı verecek çözümler üretmemiz; Marmara Denizi havzasındaki sosyal normları ve mali teşvikleri “kalkınırken doğaya karşı değil doğayla birlikte çalışma” doğrultusunda yeniden düzenleyerek çoklu faydalar üretmek mümkün.
Kaynak: UNDP Turkiye, 2021
Fotoğraflar: Levent Kulu
Yazarlar: İrem Büyükışık, Ceren Devrim Karabulut, Mustafa Umut Dulun
Comentários