Türkiye’de merkezi veya yerel yönetimler ve şirketler iklim eylemine giderek daha fazla yönelmek zorunda kalıyor. Bunun nedeni dünyada Net Sıfır Dönüşüm’ün önde gelen 70 ülkede başlamış olması. Adeta bir bağımlılık başlamış durumda. Ancak, net-sıfır geçişinin gerektireceği ekonomik dönüşümün ölçeği ve kötü hazırlanmış veya koordine edilmemiş eylemlerin kısa vadeli önemli risklerini, yetersiz veya gecikmiş uzun vadeli risklerle dengelemenin zorluğu başta olmak üzere, önlerinde zorluklar var.
Toplam emisyonların yaklaşık %85'ini üreten sektörlerde 2050'ye geçişin talep, sermaye tahsisi, maliyetler ve işler üzerindeki ekonomik etkilerini tahmin ettiğimizde ekonomik değişimlerin etkileyici olacağını söyleyebiliriz. Yazdıklarımız bir projeksiyon veya tahmin değildir, kapsamlı olduğu da iddia etmez ancak yaptığımız okumaların etkileyici bir sentezidir. Dünya çapında yapılan çalışmaları okuduğumuzda altı özellik enerji ve arazi kullanım sistemleri, ekonomik sektörler ve net-sıfır geçişindeki ülkelerdeki değişimleri karakterize ediyor. Bunlar aşağıdaki gibidir:
Evrenseldir ve Kaçınılmazdır
Arazi ve enerji kullanımı 7 ana kullanım sistemine bağlıdır. 7 ana enerji ve arazi kullanımı sisteminin her biri, emisyonlara önemli ölçüde katkıda bulunur ve bu nedenle, net-sıfır hedefine ulaşılacaksa, bu sistemlerin her birinin dönüşümden geçmesi gerekecektir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, bu sistemler son derece birbirine bağımlıdır. Bu nedenle emisyonları azaltmaya yönelik eylemler, sistemler arasında uyum içinde gerçekleştirilmelidir. Örneğin, elektrikli araçlar, yalnızca düşük emisyonlu elektrik üretimine ulaşıldığı ölçüde genel emisyon azaltımlarına yol açar. Daha geniş anlamda, tüm sektörler ve coğrafyalar planlarda bir rol oynamalıdır. Ekonominin tüm sektörleri, küresel değer zincirlerinde bu enerji ve arazi kullanım sistemlerine katılır. Benzer şekilde, tüm ülkeler ya doğrudan ya da değer zincirlerindeki rolleri aracılığıyla aralarında önemli farklılıklar olsa da, emisyonlara katkıda bulunur. Net sıfır emisyona ulaşmak bu nedenle küresel ekonominin evrensel bir dönüşümünü gerektirecektir. Kentlerde, yukarıda aktarılan bu sistemleri birbirinden ayıran önlemler başarısız olacaktır. Türkiye’de merkezi yönetimin en büyük hatası Net Sıfır Dönüşümüne giden yolda merkezi eylemler ile yerel eylemleri birbirinden ayrıştırma çabası ve yereli yalnız başına bırakması olmuştur. Hatırlayın, elektrikli araç aldığınızda size yapılan ilk eleştiri “yüklediğin elektrik zaten yüksek emisyonlu” sözü olmuyor mu? Benze durum akıllı şebekelerde de var. Yerel yönetimler İDEP çalışmalarında isteseler de akıllı şebekelere geçemiyorlar çünkü merkezi yönetim onları akılsızca özelleştirmiş.
Önemli Olduğu Bilinmelidir
Net sıfıra geçişi sağlamak için gereken ekonomik dönüşüm önemli olacaktır. Talep, sermaye tahsisi, maliyetler ve işlere odaklı küçümsenmeyecek önemli bir dönüşümdür. Dünyada sadece sermaye tahsisine baktığımızda, 2050 yılına kadar enerji ve arazi kullanım sistemlerindeki fiziksel varlıklara yapılan yıllık harcamanın, yıllık ortalama 3,5 trilyon dolar artarak bugünkünden yaklaşık yüzde 60 daha fazla olması gerektiğini görüyoruz. Gelirler ve nüfus büyüdükçe harcamalarda beklenen artışlar ve şu anda yasallaştırılmış geçiş politikaları dikkate alındığında, harcamalarda gerekli artış daha düşük olacaktır, ancak yine de yılda yaklaşık 1 trilyon $ olacaktır. Bu önemli bir değerdir. Net Zero 2050 senaryosu 2021 ile 2050 arasında toplamda yaklaşık 275 trilyon dolarlık (dönem boyunca dünya GSYİH'nın yaklaşık %7,5'i) fiziksel varlıklara harcama gerektireceğini göstermektedir. Kömür, petrol ve gaz üretimi talebindeki ani düşüşler ve içten yanmalı motorlu otomobil imalatının nihai olarak sıfır araç satışları olarak fiilen sona ermesi de dahil olmak üzere, çeşitli mal ve hizmetlere yönelik talepte önemli değişimler gerçekleşecektir. Emisyon alternatifleri olarak örneğin, pilli elektrikli ve yakıt hücreli elektrikli araçlar 2020'de yeni araç satışlarının %5'inden 2050'ye kadar neredeyse %100'e çıkacaktır.
Önceden Birikmiş Sermaye Gerektirir
Net sıfıra geçişin çeşitli yönleri, geçişin ilk aşamalarında daha önemli olacaktır. Bu nedenle önden sermaye gerektirecektir. Tüm dünya bu sermayeyi bir kenarında tutarken şu bilinmelidir ki dönüşüm için ülkeler öz kaynaklarını ayırmalıdır çünkü, dünyadan finansman bulunamayacaktır. Örneğin, yukarıda belirtilen sermaye harcaması artışı, düşmeden önce bugün GSYİH'nın %7'sinden 2026 ile 2030 arasında GSYİH'nın yaklaşık %9'una yükselecektir. Tüm dünyada satılan elektriğin maliyeti yakın vadede artabilir. Elektrik maliyeti, yenilenebilir enerji varlıkları ve şebeke altyapısı oluşturmak için 2020 seviyelerinden 2040'a kadar yaklaşık %30 artacaktır. Uzun vadede, satılan elektriğin maliyetinin 2020 seviyelerine eşit veya potansiyel olarak daha az olabileceği düşünülebilir, çünkü yenilenebilir enerji daha düşük işletme maliyetine sahiptir. Esnek, güvenilir, düşük maliyetli akıllı şebekler inşa edilecektir. Net-sıfır dönüşüm için ön sermaye harcaması, tüketiciler için zaman içinde diğer işletme maliyetlerini de düşürebilir. Bunun önemli bir örneği ulaşım sektörüdür. Daha geniş anlamda, emisyon birikimini azaltmak ve gelecek on yıllarda meydana gelebilecek artan fiziksel riskleri önlemek için önümüzdeki on yılda kentlerimizde vazgeçilmez eylemlere geçilmesi gerekiyor. Türkiye kentleri mevcut gelirleri ile Net Sıfır Dönüşümü karşılayamayacaktır. Yerel yönetimlerin çok eskilerde 1983’de oluşturulmuş gelir yapıları mutlaka Net Sıfır Dönüşüm perspektifinde olumlu anlamda geliştirilmelidir. Türkiye’nin bir çok kanun ve yönetmelik eksiği vardır.
Düzensiz Olacaktır
Net Sıfır Dönüşüm’e maruz kalma, sektörler, coğrafyalar, topluluklar ve bireyler arasında tek tip olmayacaktır. İlk olarak, dünyada GSYİH'nın yaklaşık %20'sini oluşturan sektörler geçişe en doğrudan maruz kalanlar olacaktır. Bunlar operasyonlarında (örneğin çelik ve çimento) ve ürünlerinin kullanımında (örneğin otomobiller ve fosil yakıtlar) yüksek düzeyde emisyona sahiptirler. Dünyada GSYİH'nın yaklaşık %10'unu oluşturan sektörler tedarik zincirlerindeki (örneğin inşaat) emisyonlardan dolayı risk altındadır. Türkiye’de bunun farkındalığı oluşmamıştır. Mevcut haliyle üretilen bir çok ürüne olan talepte bir düşüş yaşanacaktır. 2026 sonrasında AB yaptırımları Türkiye’yi çok olumsuz etkileyecektir. Neo-Liberal yönetimin son 20 yılda net-sıfır dönüşüme kaynak ayırmaması Türk ekonomisine 2026’da büyük bir şok yaşatacaktır. Dünyada GSYİH'nın yaklaşık %10'unu oluşturan sektörlerin birçoğu karbonsuzlaştıkça maliyet artışlarına da maruz kalacaktır. Örneğin, çelik ve çimento üretim maliyetleri 2050 yılına kadar bugüne göre sırasıyla yaklaşık %30 ve %45 artacaktır. Düşük gelirli ülkeler veya büyük ölçüde fosil yakıt kaynak üreten sektörlere bağımlı ekonomileri olan ülkeler de daha fazla ekonomik şoklara maruz kalacaktır. Örneğin, Türkiye’deki dönüşüm Avrupa, Birleşik Devletler gibi diğer bölgelerdeki sermaye harcamalarından yaklaşık bir buçuk kat daha fazla olacaktır. Türkiye GSYİH'sının yaklaşık %10'unu her yıl net-sıfır dönüşüm için sermaye harcaması olarak yapması gerekrecektir. Sizce Türkiye bunu yapabilir mi? Türkiye’nin tek şansı üretim ekonomisinin çok küçük olmasıdır. Türkiye’de ekonomik faaliyetlerin tanımı yeniden ele alınmalı ve disipline edilmelidir. Ekonomik faaliyet alanları plansız ve rasgele oluşmuştur. İstihdamların net-sıfıra yönelik eğitimi de sağlanmalıdır.
Ülkelerin ekonomileri ağırlıklı olarak yüksek düzeyde emisyona sahip endüstrilere veya ürünleri ağır emisyonlara sahip endüstrilere dayanıyorsa, belirli topluluklar diğerlerinden daha fazla etkilenebilir. Örneğin Türkiye’de birçok sektördeki istihdamın %10'undan fazlası kömür, petrol ve gaz, fosil yakıta dayalı inşaat, enerji ve otomotivdedir. Bu tür maruz kalan sektörlerdeki işçiler özellikle savunmasızdır. Türkiye bu işçileri savunmak bir yana göç dalgasıyla gelen kayıt dışı işçileri politik kararlarla çalıştırmaktadır. 2050 yılına kadar, fosil yakıta dayalı enerji işlerine olan talep, net-sıfır geçişi nedeniyle bugünün operasyonel faaliyetlerle ilgili doğrudan işlerine kıyasla en az %60 daha düşük olacaktır. Milyonlarca yeni iş yenilenebilir enerji sektöründe ve yeşil bina sektöründe yaratılacaktır. Ancak Türkiye’ye yetmeyecektir. Diğer yandan maliyetlerdeki olası artış, düşük geliri aileleri etkileyecektir.
Risklere Sahiptir
Net sıfıra geçişin yönetimi, sonuçları önemli ölçüde etkileyecektir. Net Sıfır Dönüşüm bir çok riske sahiptir. Bu riskler, herhangi bir geçişin ani veya gecikmeli olması durumunda artan fiziksel iklim riskleri potansiyelinden, herhangi bir değişikliğin doğası gereği işçilerin uyum sağlamak için yeterli zamana sahip olamayacak kadar ani olması durumunda artan işgücü piyasası kesintilerine kadar uzanmaktadır. Ani bir geçiş, nispeten yeni yüksek emisyonlu varlıkların bile normal yenileme döngülerinden önce kullanımdan kaldırıldığı veya düşük emisyonlu varlıklarla değiştirildiği anlamına geliyorsa, büyük ölçekli varlıklarda mahsur kalmak da önemli bir risktir. Enerji sektöründe atıl durumdaki varlıklara ilişkin analiz, bugün ile 2050 yılları arasında burada analiz edilen net sıfır senaryosunda yaklaşık 2,1 trilyon dolarlık varlığın erken kullanımdan kaldırılabileceğini veya yetersiz kullanılabileceğini göstermektedir. Düşük emisyonlu faaliyetlerin artması, yüksek emisyonlu faaliyetlerin azalmasından kalan boşlukları dolduracak kadar hızlı gerçekleşmezse, en acil risklerden biri düzensiz bir enerji geçişidir. Enerji arzı ve fiyatları değişken hale gelirse, bu uyumsuzluk enerji piyasalarını ve ekonomiyi daha geniş anlamda etkileyebilir. Türkiye yüksek olasılıkla bu duruma 5 yıl içinde gelecektir. Bu da potansiyel olarak geçişi geciktiren bir geri tepme yaratabilir. Yükselen enerji fiyatları Türkiye sanayisi için çok büyük bir risktir. Daha yüksek dereceli etkiler olacak, finansal varlıklar da dahil olmak üzere borsada bulunan şirketlerde piyasa fiyatlarındaki düşüşler gerçekleşebilecektir.
Zengin Fırsatlar Sunar
Dünya net sıfır ekonomiye dönüşürken büyüyen pazarlardan faydalanabilenler için büyük fırsatlar oluşacaktır. Ülkeler, sektörler ve şirketler için önemli fırsatlar olabilir. Daha fazla güneş saati gibi bol miktarda doğal sermayeye sahip olan Türkiye buna bir örnektir. Veya, Kuzey Avrupa gibi teknolojik, beşeri ve fiziksel sermayeye yatırım yapan ülkeler, net-sıfır ekonomide başarılı olacak şekilde konumlanabilirler. Şirketler ayrıca üç fırsat kategorisinden de yararlanabilirler: birincisi, bazı durumlarda onları daha uygun maliyetli hale getirebilecek veya nispeten daha düşük emisyonlu ürünler için yeni pazarlara girebilecek olan karbonsuzlaştırma süreçleri ve ürünleri yoluyla (tekstil sektörü bunu denemelidir); ikincisi, yerleşik yüksek karbonlu seçeneklerin yerini alan tamamen yeni düşük karbonlu ürünlerden ve süreçlerden, (örneğin elektrikli araçlara yönelik yeni talebi karşılayan otomobil üreticileri); ve üçüncüsü, ilk iki kategorideki üretimi desteklemek için yenilikçi alanlarda yatırımlar aracılığıyla. Bunlar pil üretimi için lityum ve kobalt gibi girdiler, güneş panelleri gibi fiziksel sermaye ve orman yönetiminden finansmana ve emisyon ölçümüne kadar bir dizi teknik hizmet şeklinde de olabilir. Net-sıfır geçişinin en önemli yararı, fiziksel risklerin birikmesini önleyecek ve iklim değişikliğinin en yıkıcı etkilerini başlatma ihtimalini azaltacak olmasıdır. Türkiye Net Sıfır Dönüşüm için okullarda eğitimlere başlayan ülkelerin çok gerisindedir. Süratle üniversitelerinde her sektörde Net Sıfır Dönüşüm için eğitimlere başlamalıdır.
Söylenilecek çok söz var, ancak blog yazısında bu kadarının yeterli olacağını düşünüyoruz. Çok daha fazlası için eğitimlerimize katılın veya bizimle işbirliği yapın.
Comments