Yazar: Prof.Dr.Yusuf Zeren
Küresel nüfus her yıl 83 milyon kadar artıyor, kırsal kesim boşalıyor, mega kentler kontrolsuz biçimde kalabalıklaşıyor, küresel nüfus 2050 de 10 milyara yaklaşacak.
Artan nüfusa paralel olarak gıda ihtiyacı da oransal olarak artıyor.
Buna karşın gittikçe şiddetini artıran iklim krizi nedeni ile yaşanan kuraklık, yetersiz sulamanın sebep olduğu verim düşüklüğü, tarımsal girdi fiyatlarının artışı, tarım topraklarının sürekli azalması, var olan tarım alanlarının da etkin biçimde değerlendirilememesi gıda tedarik güvenliğini tehlikeye sokuyor.
Yetersiz beslenen ve aç yatan çocukların sayısı her geçen gün artıyor.
İklim krizi, pandemi ve doğal afetler sebebiyle Mega kentleri besleyen kırsal kesimlerden gıda tedarikinde yaşanabilecek uzun süreli aksamalara karşı önlemler alınması artık ulusal güvenlik sorununa dönüşüyor.
Paranız olsa bile gıdaya ulaşmak zorlaşabiliyor. Bazı ülkelerin 2020 yılında bu zorluğu yaşadıklarına tanık olduk. Başta tahıllar olmak üzere tarımsal ihracatı sınırlamak, depolama kapasitelerini artırmak gibi önlemler giderek yaygınlaşıyor.
Ama günlük yaşamımızda vazgeçemeyeceğimiz, vitamin kaynağı olan taze sebze ve meyvelerin tahıllar gibi uzun süre depolanması mümkün değildir.
Her ne kadar düşünce ve ilk uygulamalar ABD'ye ait olsa da, 1980'li yıllardan itibaren nüfusu yoğun, tarımsal alanları yetersiz olduğu Japonya, Güney Kore, Taiwan ve Singapur gibi teknolojik düzeyi yüksek Doğu Asya ülkelerinde "Dikey Tarım" olarak isimlendirilebilecek bir tarımsal üretim şekli görülmeye başlanmıştır.
Japonya da bir üretici firma günde 30.000 adet marul hasat edebilecek düzeye ulaşmıştır. Dikey tarım tesisleri diğer üretim ve hizmet yapıları gibi kentin bir bileşeni haline gelmeye başlamıştır.
Dikey tarım (vertical farming), yatay genişleme yerine, dikey büyüme ile alan kazanma ve endüstriyel 4.0'ın sağladığı tüm otomasyon imkanlarından yararlanarak kontrolu çevre şartlarında iklim krizi ve mevsim değişimlerinden etkilenmeden yılın 365 gününde üretim yapmayı sağlayacak bir tarımsal uygulamadır.
Dikey tarım, örtü altı yetiştiriciliğinden bütünüyle farklıdır.
Seralarda gün ışığından yararlanılırken ve topraklı ortamda üretim yapılırken, dikey tarım uygulamalarında, çok katlı fabrika benzeri kapalı üretim ortamlarında LED yapay ışık desteği ile ve topraksız besin kültürü (hidroponik) ortamda üretim yapılmaktadır.
Dikey tarım uygulamaları kütlesel üretim yapılan geleneksel tarla ya da bahçe tarımı uygulamalarının bir alternatifi değildir.
Ancak dikey tarım, çeşitli nedenlerle ileride yaşanabilecek bir gıda kıtlığına karşı donanımlı olmak, şimdiden üretim yetkinliği ve teknolojiler geliştirmek ve tabii ki geleneksel üretimle kalite ve maliyet avantajı sağlayacak bir düzeye erişildiğinde de alternatif bir üretim şekli olarak uygulamada yerini alacaktır.
Dikey tarım şimdilik daha çok yaprağı yenebilen yeşil sebzeler, çilek, domates ve benzeri ürünler için uygulanabilmektedir.
Dikey tarımın meyve üterimini de kapsayacak şekilde tarım 4.0 uygulamaları ile çok katlı kapalı seralar şeklinde kütlesel bir üretime evrilmesi de uzak bir olasılık değildir.
Geleneksel tarım ve örtü altı yetiştiriciliğine göre dikey tarım uygulamasının bazı avantajları şöyle sıralanabilir:
Kontrollü Işık, nem, sıcaklık, CO2 konsantrasyonu ve farklı bitki besin çözeltileri ile toprağa gerek kalmadan tavalar içinde her türlü iklim şartlarında yılda 365 gün üretim yapılabilmektedir. Üretim meteorolojik şartlardan bağımsızdır.
Üretim ortamı dışa kapalı olduğundan zararlı böcek, yabancı ot ve mantar hastalıklarına karşı korunumludur. Pestisit kullanımı gerekmemektedir. Bir çeşit organik üretimdir.
Buharlaşma tamamen kontrol altında olduğundan su tüketimi geleneksel tarıma göre %95 daha azdır. Bir kg sebze başına su tüketimi 2-4 litredir.
Türkiye'de tatlı su kaynaklarının %70'i tarım sektöründe kullanılmaktadır. Bu suyun da %60'ı israf edilmektedir.
Bitkinin farklı gelişim dönemlerinde ihtiyaç duyacağı LED aydınlatma ile istenen renk ve dalga boylarında ışık, nem, sıcaklık, ortam Ph derecesi, EC(electrical conductivity ve her türlü besin maddesi ve mikro elementler ihtiyaçları kontrolü bir şekilde sağlanabildiğinden hasat süresi kısalmakta, açıkta üretime göre yıl içinde çok daha fazla hasat yapılabilme ve birim alandan daha fazla ürün alınabilmektedir.
Hasat edilen sebzeler üzerinde patojen ve benzeri dış kirlilik etmenleri olmadığından ve üretim tamamen hijyenik bir ortamda yapıldığından, ürünün raf ömrü daha uzun olmaktadır.
Üretim kent içinde yapıldığından soğuk zincire ve geniş lojistik imkanlara ihtiyaç duyulmamaktadır. Ürün besin değerini kaybetmeden en kısa sürede tüketiciye ulaştırılabilmektedir.
Dikey tarımın atık üretimi azdır ve çevreye zararlı etkisi düşüktür.
Geleneksel tarımda sıklıkla yaşanmaya başlanan doğal afetler ve diğer risklerden etkilenmez.
Dikey tarımın elbette yetersizlikleri ve uygulama zorlukları da vardır. Bunlardan bazıları:
İleri otomasyona dayalı bir üretim şekli olduğundan birim ürün başına enerji gideri oldukça yüksektir.
Üretim maliyetinin yarıya yakınını enerji giderleri oluşturmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanan ucuz yeşil enerji ile desteklenmediğinde ekonomik değildir.
Yüksek teknolojiye bağımlı bir üretim şeklidir. Geleneksel tarım yapanlar bu sisteme kolay adapte olamazlar.
İlk tesis maliyeti otomasyon düzeyine bağlı olarak oldukça yüksektir. Ama zor zamanların dostu bir üretim şekli olduğu da unutulmamalıdır.
Bu olumsuzluklara rağmen Türkiye'de dikey tarım teknolojisi belli merkezlerde gelişmektedir.
Binlerce metrekare alanda anahtar teslimi tesisler kuracak yerli ve yabancı firmalar şimdiden pazarlama faaliyetlerine başlamışlardır. Dikey tarım, hassas tarımdan sonra tarım teknolojilerinin yeni bir aşamasıdır.
Comments