top of page

AB, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ile Karbon Fiyatlandırması ve Vergilendirmesi Yapacak

AB Kendisine Mal Satan Her Tedarikçi Ülkenin İklim Mücadelesine Katılmasını İstiyor

AB, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ismi altında karbon fiyatlandırması ve vergilendirmesi yapacak yeni bir düzenleme hazırlığında. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası kısaca “EBRD”ya göre uygulama Türkiye'yi de AB ülkelerine mal satışında önemli oranda etkileyebilir.

EBRD, Avrupa Komisyonu'nun AB Bölgesine ithal edilen ürünlerin karbon ayak izini izlemek amacıyla bu yılın ortalarında yürürlüğe koymayı planladığı karbon vergisi uygulamasının Türkiye'yi de önemli oranda etkileyebileceğini duyurdu.


EBRD açıklamasında AB, "Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması" ile karbon fiyatlandırma sistemine sahip olmayan ülkelerden gerçekleştirilen yüksek karbon ayak izine sahip malların ithalatını izlemeyi ve zaman içinde azaltmayı amaçlıyor. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasına göre, Avrupa Birliği'ne ithal edilen ürünler için uygulanacak vergi miktarı belirlenen karbon emisyon oranına göre düzenlenecek. Yüksek emisyona sahip olan ürünlerin AB ülkelerine girişinde yüksek bir vergiye tabi olması onların rekabet şansını düşürecek. Dolayısıyla AB kendisine ürün tedarik eden ülkeleri de sürüdürülebilir ürün üretmeye ve iklim değişikliğine düşük oranda katkı yapmaya zorluyor.

Aslında bu konu 20 yılı aşkın bir süredir tartışılıyor. AB ülkeleri Kyoto ve Paris Anlaşması gibi iklim değişikliği konusunda bağlayıcı olan anlaşmalara imza koydular ve çevre etiğini dünyada içselleştiren bir bölge oldular. Bugün AB ülkelerinde yer alan işletmelerde yapılan üretimlerin maliyetlerinin dünyaya göreceli olarak yüksek gelmesinin bir nedeni de çevre ile ilgili yönetmelikleri zorlayıcı hale getirmeleri ve etiğe uymaları. Çin ve benzeri üretim bölgelerinde yüksek emisyonlar, su kaynaklarının yok edilmesi ve diğer yüksek önecelikli çevresel etkilerdeki duyarsızlık ve tedbirsizlik maliyetleri aşağı çekiyor. Türkiye’de de durum benzer bir perspektifte.

Su kaynaklarının neredeyse tamamı kirletilmiş olan Türkiye’de mal ve hizmet üretiminde çevresel etki değerlendirmesi neredeyse yapılmıyor. son 10 yılda küresel sermayenin hedeflediği “Yeşil Bina” hareketi ile Türkiye’de de sayıları her geçen gün artan LEED sertifikalı binaları gündeme getirdi. Özellikle prestijli yapılar olan bu binaların tedarikçisi olmak isteyen yapı malzemesi üreten firmalar çevresel beyanlarını yapmaya başladılar. Aslında bu beyanlar da yetersizdi. Çünkü EPD belgesi ürünün sürdürülebilirliğini değil, hangi çevresel etkiyi yaptığını beyan eden bir belge idi. Yapı malzemesi üreticileri özellikle son 3 yılda EPD beyanı olan ürünleri sürüdürülebilir ürünler gibi tanıtsa da Türkiye’deki üreticilerin çevre karneleri hiç de iyi değildi.


Türkiye’de mal ve hizmet üreten firmalar sürdürülebilirlik politikalarını olsada olur bir tanıtım aracı olarak görürken kısmi olarak inşaat sektörü için yapı malzemesi üreten firmalar tedbir aldılar. Sürdürülebilirlik ve düşük emisyonlu üretim konusu firmalar için bugüne kadar hep dalgalanan, zaman zaman dibe vuran ülke ekonomisi ortamında öncelikli bir konu olmamaya devam etti. Dolayısıyla iç pazar dışına çıkmak isteyen, mallarını AB ülkelerine satmak isteyen firmalar bu konuda zor bir koşulla karşılaşacaklar.

AB’nin kıtaya ithal edilen ürünlerin karbon ayak izini izlemek amacıyla bu yılın ortalarında yürürlüğe koymayı planladığı karbon vergisi uygulaması Türkiye'yi de etkileyebilecek. Türk malları AB piyasalarında yüksek vergiler nedeni ile tercih edilmeyebilecek. Türkiye Sanayisini yönlendiren kuruluşlar ne yazık ki bu konuda sınıfta kaldılar. Bu günü göremediler veya görmezlikten geldiler.


AB'nin 6. en büyük ticaret ortağı olan Türkiye, karbon düzenlemesinin potansiyel etkilerini bu bilgiler ışığında süratle değerlendirmeye başlamalı. Uygulamanın ülkede en çok demir, çelik ve çimento sektörü ile cam, seramik ve plastik endüstrilerini etkilemesi bekleniyor.

EBRD, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yapacağı etki değerlendirme çalışmasıyla, Türk ihracatçılarının uygulama esnasında karşılaşabilecekleri maddi kayıpları ve geçiş dönemi risklerini de azaltmayı hedefliyor. Söz konusu çalışmanın sonuçlarının yine 2021 yılının ortalarında açıklanması bekleniyor.

Firmaların sürüdürülebilirlik politikalarını takip edecek, onları doğru yönlendirecek danışmanlara da ihtiyaç duydukları somut olarak görülen bir gerçek. Peki firmalar en genel başlıklarla neler yapmalılar?

  1. Güvenilir sürdürülebilirlik danışmanları ile sözleşme imzalamalılar.

  2. Kurumsal karbon ayak izlerini hesaplamalılar.

  3. Ürünlerinin karbon ayak izlerini hesaplamalılar.

  4. Emisyon azaltıcı sürdürülebilirlik önermelerini kurum ve ürün bazında programlamalılar.

  5. Emisyon azaltıcı sürdürülebilirlik önermelerini kurum ve ürün bazında uygulamalılar.

  6. Gerekli belgelendirmeleri yapmalılar.

  7. Kurumlarının ve ürünlerinin emisyon değerlerini açıklamalılar.

  8. Her yıl bu döngüyü sürdürmeliler.

AB Kendisinin İklim Mücadelesine Artık Her Tedarikçi Ülkenin Katılmasını İstiyor

AB son 30 yıldır uyguladığı iklim değişikliği mücadelesine çok büyük fonlar harcadı. Ancak AB Bölgesine mal alımlarında emisyon zorunlulukları ve vergiler olmadığından bu durum çevresel etkinin “externalization”una yani dışsallanmasına neden oldu. Mal alınan ülkelere delege edilen emisyonlar iklim değişikliğinin gerçekleşmesine bir oranda katkı verdi. Artık AB ben mücadele ediyorum, siz ise tedbir almadan yaptığınız üretim ile bana ucuz mal satamayacaksınız demekte. AB artık bu ticaret kotası ile ABD’ye de örnek olmaya çalışıyor. ABD’nin benzer bir emisyon vergisi getirmesi Çin’in çevre politikalarını temelinden değiştirebilir. Kim bilir belki bizler de Çin’in yeşil bir ülke olduğunu görürüz.

140 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page