top of page

8 Milyar Nüfuslu Olan Dünyanın Antroposen Çağı ve Acı Gerçekleri

Güncelleme tarihi: 23 Kas 2022

İlk Sözler

İstesek de istemesek de insanlık için yeni bir normal geliyor. İklim değişikliğinin ilk etkileri ve COVID-19 mızrağın sadece ucu. Bilim insanları genellikle, yaklaşık 12.000 yıl süren, bildiğimiz şekliyle insan uygarlığının ortaya çıktığı Holosen’den çıkıyor olduğumuza, insanların gezegenin geleceğini şekillendiren baskın kuvvet olduğu, “Antroposen” diyebileceğimiz yeni bir jeolojik çağa girdiğimizi söylüyorlar. 8 milyar nüfuslu, her yıl üzerine bir Türkiye eklenen dünyamız insan eliyle yok oluyor. Antroposen dünya için bu anlama geldi.

Dünya insan nüfusu 15 Kasım 2022'de 8 milyarı geçti.

Soru şudur: Bu yeni çağda ne yapacağız? Belirsiz gelecek karşısında, gezegen ekolojisi üzerindeki baskıları hafifletirken insan özgürlüklerini genişletmeyi hedefleyen yeni cesur yolları mı seçeceğiz? Yoksa, aynı tas aynı hamamda devam etmeyi, donanımsız ve dümensiz olarak tehlikeli bilinmeyene doğru sürüklenmeyi -ve kaçınılmaz olarak batmayı- mı seçeceğiz? Emin olun kapitalin hepimizden haberdar olan, teknolojik ve bir o kadar da ölümcül makinesi bizlerin ve dünyanın tüm ekolojik değerlerinin batmasını yok olmasını seçti.


Nedir Bu Antroposen Çağ?

Bilim insanları Paul Crutzen ve Eugene F Stoermer insanların etkili olduğu yeni bir jeolojik çağın başladığını düşündüler. Bu yeni jeolojik çağa Antroposen Çağı adını verdiler. Antroposen, insanoğlunun dünyaya olan etkisinin en üst düzeylere çıktığı Sanayi Devrimi’nden bugüne dek geçen süreç. Antroposen çağının başlangıcı, insan nüfusunun ve tüketim alışkanlıklarının aniden hızlanmasını ifade eden “Büyük Hızlanma” döneminin başladığı 1950’lere dayandırılıyor. Bu dönem aynı zamanda plastik, beton ve alüminyum gibi materyallerin her yerde yaygınlaştığı bir dönemi temsil ediyor ediyor.


İnsanlar üretmeye devam ettiği için bu süreç devam edecek. Antroposen Çağı’nın bir diğer adı da “İnsan Çağı” olarak isimlendiriliyor. İnsan çağı ifadesi ilk başta kulağa çok güzel gelse de gezegenimizde yaşayan diğer canlılar için acı bir dönemi ifade ediyor. Çünkü insanlar eliyle dünyanın tüm doğası yok edildi. Bundan 1000 yıl önce dünyadaki tüm canlı hayvanların %2’si insanlardan oluşuyordu. Şimdi ise insanlar ve onların tüketmek için üreterek ellerinde tuttukları hayvanlar %98. Yani dünyada yaşayan hayvanların sadece %2’si vahşi hayatta yaşayabiliyor. Onlar’da milli park ismi verilen yerlerde….


Bilim insanları, 1900’den bu yana üretilmiş insan yapımı nesnelerin ağırlığını, gezegenimizdeki tüm canlıların ağırlığı (biyokütle) ile kıyasladı. Çok şaşırtıcı sonuçlar çıktı.


Antroposen Çağı: İnsanoğlunun Dünyaya Olan Etkisinin En Üst Düzeyde Olduğu Dönem


Dünyanın oluştuğu zamandan bu yana, pek çok farklı çağ yaşandı. Çağlar günümüzden 2,5 milyon yıl önce, kültürel evrimin, organik evrimin önüne geçmesi ile başlamıştır. Bilindiği üzere çağlar; Tarih Öncesi Çağlar ve Tarih Çağları olmak üzere ikiye ayrılıyor. 1789 yılında Fransız Devrimi ile birlikte insanlık Yakın Çağ tarihini başlatmıştı. Nitekim, teknolojinin, sanayinin ve dolayısıyla insan eliyle yapılan her şeyin gelişmesi sebebiyle bilim insanları artık farklı bir çağda olduğumuzu düşünüyor. Bu çağın adı ise; antroposen. Peki antroposen çağı nedir? Detaylara birlikte bakalım.


İnsanın dünya üzerinde var olması milyonlarca yıllık bir tarih için aslında oldukça yeni. Nitekim bu kısa sürede, insanlık dünyaya geri dönülmez zararlar verdi ve vermeye de devam ediyor. İnsanlık şu anda 8 milyar nüfusu geçti. Dünya nüfusunun bir kısmının sayılamadığı ve bu sayılmayan nüfusun 500 milyon kişi olduğu tahmin ediliyor. Dünyaya her yıl net nüfus artışı 80 milyon (yani her yıl bir Türkiye) kadar gerçekleşiyor.


Tüketim hazzı, çevre kirliliğine ve küresel ısınmaya neden oluyor. Bundan ise hem dünya hem de insanlar dışındaki diğer canlılar büyük ölçüde etkileniyor. Kapitalizm dünyayı yok ederken aslında kendi kendisini de yok ediyor. Devletler ise kapitalin güçlü koruyucusu olarak görev yapıyor. Bu döngü dünya kaynaklarını tüketirken, canlı hayatı sona erdirirken kendine yeni gezegenler ve kaynaklar aramaya başladı bile. Mars ve ay kolonileri planlanıyor. Örneğin Boeing, 2011 yılından bu yana uzay yolculuğu için çalışıyor ve yeni uçak modeli üretmiyor. NASA ise Mars programını süratle gerçekleştirme peşinde. Peki dünyaya ne olacak? Kirletilmiş, yok edilmiş bir gezegen haline gelmesi kapitalist düzende çok uzun sürmeyecek.


Konumuza Geri Dönelim

Antroposen, insanoğlunun Dünya'ya olan etkisinin en üst düzeylere çıktığı Sanayi Devrimi’nden bugüne olan süreç ve devam edecek bu duruma İnsan Çağı da denen döneme verilen isim. Çünkü Dünya artık geri döndürülmesi çok zor bir sürece girmiş durumda. Yani bir anlamda insanlık önceleri Dünya'dan etkilenirken, artık insan etkisi ve etkileşimi Dünya üzerinde baskın hale gelmiş halde. Dünya'nın tarihsel sürecine baktığımızda milyon yıllarla ifade edilirken Antroposen’in son üç yüzyıllık bir sürece tekabül ettiğini görmemiz gerçekten de müthiş bir değişimin var olduğunun göstergesi. Antroposen’in yeni bir çağ olarak nitelendirilmesi bilim insanlarına göre Dünya'nın geri döndürülemez bir değişime girdiği savıdır.


Bazı bilim insanları Holosen Devri'nin sona erdiğini ve Antroposen olarak adlandırılan yeni bir devre de girdiğimizi söylemişlerdir. 1800’lü yılların başlangıcından itibaren artan insan nüfusu ve ekonomik gelişmeler küresel anlamda ortamsal etkiler yapmıştır. 1800’ler in başı dramatik olarak insanlığın yerküreyi etkilemeye başladığı tarih olarak kabul edilmektedir. Son zamanlarda insan sebepli küresel ısınma ve iklim değişikliği için bir “informal metafor” olarak kullanılıyor olmasına rağmen, çok sayıda bilim insanı Antroposen Çağı’nın yeni bir resmi jeolojik devir olarak tanınmasının bir gereklilik olduğunu düşünmektedirler. Bu konuda onlara katılmamak mümkün değil, çünkü iklim değişikliği bir jeolojik dönemi açmıştır. Buzullar 15 yıl içinde ortadan tamamen kalkacaktır. Antartika’da yer alan ve dünya tatlı suyunun %70’ini içeren ana buzul eridiğinde 44m-70 aralığında denizlerde yükselme meydana gelecektir. Bu gerçek anlamda yeni bir jeolojik çağ içinde olduğumuzu bize göstermektedir.


Terminolojinin Tarihsel Süreci

Antroposen teriminden ilk defa Stoppani 1873 yılında insanların dünya ekolojisi üzerinde giderek artan etkisine değinerek, “Antroposen Çağı" deyimini ortaya atmıştır. Bu önerisi görmezden gelinmiş ve unutulmuştur. Ancak, Stoppani'nin ölümünden 99 yıl sonra, 1990 yılında Paul Crutzen yeni jeolojik dönemin adının atropozoik olmasını yeniden önermiştir.


Antonio Stoppani (1824 – 1891)

2002’de Nature dergisindeki makalesiyle Antroposen terimini literatüre sokan Crutzen’e göre Antroposen, içinde bulunduğumuz jeolojik devir olan Holosen’den çıkmakta olduğumuzu ve bu çıkışının büyük ölçekte insan etkileri sebebiyle olduğunu ifade etmektedir. Yani insan küresel çapta biyolojik, kimyasal ve jeolojik ve belirleyici gücü olan bir aktördür ve bu hale gelmesi sebebiyle dünyada değişiklikler gerçekleşmektedir. Örneğin küresel ısınma, doğal alanların istilası ve tarım amaçlı kullanılması, dünyadaki tüm canlı varlığının 8 milyar insan tarafından sistematik olarak tamamen ele geçirilmesi buna örnektir.


Dünya'nın ilk oluşumundan bugüne kadar birçok canlı türü yok olmuştur. Bunda iklimsel değişiklikler, yerin iç yapısının faaliyetleri (volkanizma, deprem vb) etkili olmuştur. Daha sonraları insanın dünya sahnesine çıkması, yaşamını devam ettirmek için beslendiği ve tehlikeli gördüğü birçok canlı türünün yok olmasına sebep olmuştur. Bu süreç günümüze dek artarak devam etmiştir. Antroposen döneminde yeryüzünün birçok alanı insanoğlundan nasibini almıştır.


İklim Değişti

Dünyamız, Kuvaterner boyunca birçok buzul ve buzularası dönem yaşamıştır. Son buzul çağı günümüzden 11 bin yıl önce sona ermiştir. Holosen'in başlangıcıyla birlikte dünyamız buzul arası bir dönem içerisindedir. Bu dönemde insanlar iklimin elverişli olması sayesinde hem nüfus olarak çoğalmış, hem de dünyamızın birçok keşfedilmemiş yerlerine dağılış sergilemiştir. Antroposen devrinin başlamasıyla sanayi üretimi, konutlar ve tüm insan aktiviteleri nedeni ile dünyamıza karbondioksit diğer sera gazlarının yayılımı artmıştır. Günümüzde atmosferdeki karbondioksit CO2 seviyesi 417 ppm seviyesindedir. Bu durum sera etkisi yaparak dünyamızın yüzey ısısının giderek artmasına neden olmuştur.


Bölgesel ve küresel iklim üzerindeki insan etkisi modern endüstriyel dönem ile birlikte başlamamıştır. İnsanların binlerce yıldır geniş alanlarda çevresel değişime yol açtıkları konusunda güçlü deliller bulunmaktadır. Ateş kullanımı ve evcilleştirilmiş hayvanlar ile marjinal alanların aşırı otlatılması bitki miktarı ve dağılımını azaltmıştır. İnsanlar, arazi örtüsünü değiştirerek, yüzey rüzgarları ve atmosferdeki karbon molekülü miktarı gibi önemli iklimsel faktörleri değiştirmiştir. Son dönem astronomlardan Carl Sagan insan kaynaklı iklim değişimlerinin bu yönü üzerine yorum yaparken "Sadece modern zaman insanlarının iklimi değiştirebildikleri konusundaki hakim görüşün aksine, insan türünün ateşin icadından beri iklim üzerinde büyük ve devam edegelen bir etkiye sahip olması olasılığının yüksek olduğuna inanıyorum" demiştir.


Jeomorfoloji Etkisi

Antroposen dönemi dünyanın jeomorfolojisini tam anlamıyla değiştirmiştir. Kuvaterner’e ait bir devre olarak kabul edilmesi halinde, Antroposen’in ne zaman başladığı ya da başlayacağı hakkında Crutzen, Antroposen’in 18. yüzyılın sonlarına doğru karbondioksit düzeylerinin kesintisiz bir yükselişe geçtiği dönemde başladığını söylemektedir. Şehirler dünya yapısını değiştiriken şehir dışı alanlarda da insan etkisi mevcuttur.


Erken Antroposen Görüşü

Virginia Üniversitesi'nden paleoiklim uzman William Ruddiman 8 bin yıl kadar önce tarımın icat edilmesiyle Antroposen'i başlattığımızı belirtmektedir. Bu görüş insanların tarımsal faaliyete geçişlerinin yeryüzünü etkilediği savını ortaya çıkartmıştır. Bu görüşe destek olarak insanlar o dönemden başlayarak tarım alanları ve ormanları tahrip etmişler, bazı hayvan türlerinin yok olmasına neden olmuşlardır.


Antik Çağ Görüşü

Bazı bilim insanları yeryüzünde Antroposen'in başlangıcını büyük uygarlıkların kurulmasıyla başladığını savunmuşlardır. Onlara göre büyük toplumların dünyayı daha hızlı ve sistemli bir şekilde etkileyebildiğinden yeryüzünde büyük uygarlıkların başlangıcını antroposenin başlangıcı olarak kabul etmişlerdir.


Avrupa’nın Amerika’da Kolonileşmesi

Maslin ve Lewis, Antroposen'in başlangıcının, Avrupalıların Amerika'ya gelişiyle ilişkili karbondioksit seviyelerinde bir dip nokta olan Orbis Spike ile tarihlendirilmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Küresel karbondioksit seviyeleri 1610'a ulaşmıştı, ancak büyük oranda Amerika'daki ormanın yeniden büyümesinden dolayı, 285 ppm/CO2 seviyesinin altına inmişti. Bu durum büyük olasılıkla tarım arazilerini terk eden yerli halktan kaynaklanmıştır. Maslin ve Lewis için Orbis Spike, yeni bir jeolojik dönemin başlangıcını tanımlamak için kullanılan bir tür işaret olan GSSP'yi temsil etmektedir. Ayrıca Antroposen'i Avrupalılar'ın Amerika’ya gelmesiyle de ilişkilendirilmesi gerektiğini söylemektedirler.


Sanayi Devrimi Dünyanın Sonunu Hazırladı

Bilim insanları arasında en yaygın ve desteklenen görüş, sanayi devriminin antroposenin başlangıcı olarak kabul edilmesidir. Bilim insanları sanayi devriminde ortaya konan teknolojik gelişme ve fosil yakıt kullanımının dünyamızı çok hızlı bir şekilde etkilediğini savunmaktadır. Fosil yakıt kullanımı, doğal kaynakların hızla tüketimi dünyamızın daha fazla CO2 salınımına, sera gazlarına ve küresel ısınmaya sebep olmuştur.


Sanayi devrimi dünyanın insanlığın eline geçmesini sağladı.

Günümüz modern sanayisi uzun bir geçmişe ve her yönü ile çeşitli icat ve araştırmaların sonucuna dayanmaktadır. Başlangıçta toplayıcılıkla geçimini sağlayan insan, Neolitik dönemde yerleşik hayata geçmesiyle birlikte ilk olarak tarımsal ve hayvansal ürünleri işlemeye başlamış ve çevresindeki çeşitli imalathanelerde ham maddeleri işlenmiş ürünler haline getirmeye çalışmıştır. İnsan, yaklaşık 7000-8000 yıllık birikimini kullanarak, başlangıçta Batı Avrupa ve özellikle İngiltere'de başlayan yeni bir devre ve döneme girmiştir. Bu döneme "Sanayi Devrimi" denilmektedir. Dünya çapında değişmeye neden olan bu devrimde insan, kendi gücü dışında öncelikle buhar enerjisini kullanarak makineleri çalıştırmış; daha sonra bu enerjiye petrol ve elektriği dahil ederek fabrikalar kurmaya başlamıştır. Bu fabrikalarda çeşitli ham maddeler kısa sürede işlenerek, kitle haline de üretim başlamış ve dünya ölçüsünde ulaşım araçlarının gelişmesi ile de sanayi malları ticareti artmıştır. Bu üretim sistemi ana para sahipleri olarak kabul edeceğimiz kapital sahipleri tarafından yönetilmektedir. Özel sektör devletin para kaynağıdır ve devlet mekanizmasını da bu para gücü ile yönetmektedir. Kendisinin seçtiklerinin kendisini yönettiğini düşünen insanoğlu aslında üretimin daha da artmasını isteyen sermaye tarafından yönetilmektedir. Bu doğrultuda dünyadaki mal ve hizmetlerin üretiminin daha da artması olasıdır. Bu artış küresel ısınma ve iklim değişikliğini daha da büyük boyutlara taşıyacaktır.


Endüstri 4.0 ın ötesinde olan Mercedes araba fabrikasından bir görünüş.

Tüm bu gelişmeler, insan hayatında da önemi değişimlere neden olmuş; şehir yerleşmeleri artmaya başlamış ve sanayinin ilerlediği yörelerde eskiye oranla aşırı nüfus toplanması meydana gelmiştir. Başka bir anlatımla esas şehirleşme ve özellikle metropollerin kurulması, sanayi devrimi ile birlikte gündeme gelmiştir. Çünkü şehirler ölçek ekonomisinin ana kaynağıdır. Ölçek ekonomisi şehirlerde anlam kazanabilmektedir. 1990'lı yılların başından itibaren bilgisayarların devreye girmesi, her alanda hızlı bir değişime yol açmıştır. Özellikle endüstri 4.0 ismi verilen tamamen bilgisayarların yönettiği ve robotların üretim yaptığı, insanlar içinde olmadığı için karanlıkta üretim yapılan “karanlık fabrikalar” ile birlikte sanayi çok daha hızlı üretim yapmaya başlamıştır. Şu anda kullandığımız bir çok ürün endüstri 4.0 karanlık fabrikaların ürünleridir.


Kısaca sanayileşme, bir ülkede ya da yerleşmenin ekonomik ve sosyal yapısında çok önemli değişimlere meydana getiren bir süreçtir. Ancak bu süreçte, milyonlarca insanın beslenmesi, korunması, barınması, giyinmesi, çeşitli aletlerin yapımı ve diğer ihtiyaçlarının sağlanması mümkün olmaktadır. Sanayi faaliyetlerine hemen daima yüksek nüfus yoğunluğu, yüksek yaşam düzey, büyük miktarda enerji tüketimi, düzenli ve büyük taşıma gücü olan ulaşım sistemleri, büyük ölçüde tüketim ve son olarak da siyasal ve askeri güç eşlik etmektedir.


Sanayi devrimi ile birlikte günümüzde çevre sorunu olarak adlandırılan ve insan sağlığını, hayatını hayatını tehdit eden sorunlar da gündeme gelmiştir. Bunların başında, hava ve su kirliliği, asit yağmurları ile nükleer, hava, su ve toprak kirliliği gelmektedir.


Büyük Hızlanma Dönemi

Mayıs 2019'da Antroposen Çalışma Grubu'nun (AWG) 29 üyesi, 20. yüzyılın ortalarında dönem için bir başlangıç tarihi önermiştir. Bu dönemde hızla artan bir insan nüfusunu, sanayi üretiminin hızını, tarım kimyasallarının kullanımını ve diğer insan faaliyetleri örnek göstermişlerdir. Aynı zamanda, ilk atom bombası patlamaları dünyayı tortulara ve buzullara gömülmüş, radyoaktif enkazlarla kirleterek jeolojik zamanın bir parçası haline getirmiştir. Panele göre resmi başlangıç tarihi, ya 1945 yılında bomba patlamaları nedeniyle atmosfere bırakılan radyonüklidlerle ya da 1963 yılında yapılan Sınırlı Nükleer Test Yasağı Anlaşması ile aynı tarihe denk gelmiştir.


Sosyal Bilimler

Antroposen kavramına Felsefe, Edebiyat ve Sanat gibi Sosyal Bilimlerle

de yaklaşılmıştır. Bilimsel dünyada, özel dergi sayıları, konferanslar ve disiplin raporları ile ilgi konusu olmuştur. Antroposen, ona eşlik eden zaman ölçeği ve ekolojik çıkarımlar, ölüm ve medeniyetin sonu, hafıza ve arşivler, hümanist soruşturmanın kapsamı ve yöntemleri ve duygusal tepkiler hakkında sorular sorar. Aynı zamanda ideolojik bir yapı olarak bu dönem haklı olarak eleştirilmiştir. Bazı çevre araştırmacıları Antroposen yerine "Kapitalosenin" tarihsel olarak daha uygun bir terim olduğunu ileri sürmektedir. Çünkü 8 milyar insanı kapital yönetmektedir.


Popüler Kültür ve Antroposen Çağı

Popüler kültürün doğadan, şehirlerden ve genel olarak fiziki çevreden çok ağır talepleri vardır. Bu talep, rekreasyon alanları için de geçerlidir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra işten arta kalan boş zamanlarda rekreasyon faaliyetlerinde ABD, Kanada, Avrupa ülkeleri, Japonya ve başka gelişmiş ülke ve bölgelerde büyük artışlar olmuştur. Artık insanlar boş zamanın bir kısmını şehirlerin dışında, doğal alanlarda bazı mekan tüketici faaliyetler ile harcanmaya başlamıştır. İnsan eli değmemiş "vahşi doğal alanlar" a son çeyrek yüzyılda talep çok artmıştır ve bu artış sona erecek gibi görünmemektedir. Avcılık, doğa sporları, doğal alanlarda yürüyüş, kamp, tiny house gibi uygulamalar doğal alanlara insanların penetrasyonunu sağlamıştır. Dolayısıyla dünya arazileri temelde aşağıdaki gruplara indirgenmiştir.

1. Kentsel yapılı çevre

a. Kentsel altyapı alanları

b. Yapılı çevre

c. Kentsel yeşil alanlar

2. Tarım alanları

3. Altyapı alanları

4. Denizler, diğer su yüzeyleri ve buzullar

Görüldüğü gibi dünyadaki tüm yüzey alanları insanoğlu tarafından kullanılmakta ve tüketilmektedir.


Popüler kültür insanlığı ihtiyaç fazlası tüketime yönlendirdi.

Elbette kültürün kendisi maddi değildir. Kültür, entelektüel ve soyut olduğu için, maddileştirilemez. Ama madde kültürel olabilmektedir. Görülebilir ve dokunulabilir olan şeyler, kullanımları, şekilleri, dokuları, maddeleri, renkleriyle kültüreldir. Maddi kültür denilen bu kültürün içine, yalnızca onlarla sınırlı olmadığı unutulmaksızın; binalar, anıtlar, giysiler, mobilyalar, mezar taşları, taşıma araçları, müzik aletleri, oyuncaklar, yemek yeme ve pişirme araçları, kozmetikler, silahlar, tapınaklar, çiftlikler, çiftlik planları, yerleşme kalıpları ve dekoratif eşyalar gibi çok çeşitli konular girer. Maddi kültür, kültürün yüksek derecede anlatımıdır. Maddi kültür birikimi her türlü üretimde sürekliliğin tabanını oluşturur. Popüler kültür durmadan değişen, esas olarak da şehirsel alanlarda yaşayan; büyük, türdeş olmayan nüfus gruplarına dayanan bir kültür türüdür. Bu tür kültürde fabrikalarda makineler tarafından kitlesel üretim yapılırken, para ekonomisi (kapital) egemen durumdadır. Bireyler arasındaki ilişkiler halk toplumlarınkinden daha fazla sayıda fakat daha az kişisel olurken, aile yapısı da daha zayıflamaktadır. İnsanlar daha hareketli, çevreye ve yere daha az bağlıdır. Bugün dünyada her yıl 250 milyon kişi göçmendir. İş bölümünde farklılaşma, son derece "uzmanlaşmış" ve "işler" bu tür toplumun yaşamını kazanma yollarını oluşturmakta ve insanlara işlerinden sonra önemli miktarda boş zaman kalmaktadır. Polis, ordu ve mahkemeler gibi güvenlik denetleme kurumları düzenin sağlanmasında ailenin ve dini kurumların yerini almaktadır. Eğer popüler kültürün tek bir ayırt edici özelliği vardır denirse, bu da değişimdir. Değişim o kadar güçlü bir faktördür ki, bazı kimselerin ona uyum sağlaması mümkün olamaz ve bunlar değişimi daha çok "gelecek korkusu" terimiyle açıklanan bir güvensizlik olarak algılar. Bu durumda değişimi farklı ürün ve hizmetler ile tanımlayan popüler kültür dünyanın değişiminde önemli bir etkendir. Bunun sonucu üretimdeki tarihi zirvelerdir.


İnsanlık o denli çok üretim yapmıştır ki, antroposen çağında insan yapımı nesnelerin ağırlığı dünyadaki tüm canlıların ağırlığını aşmıştır. Bilim insanları, insan yapımı nesnelerin ağırlığının 2020 yılı sonu itibarıyla dünyadaki tüm canlıların toplam ağırlığını aşmış olacağını tahmin etmektedir. Yani yeryüzündeki tüm plastik, tuğla, beton ve diğer insan yapımı nesneler, ilk kez gezegendeki bitki ve hayvanların ağırlığını aşmıştır. İnsan yapımı nesnelerin tahmini ağırlığı bir teratona (1 trilyon ton) ulaşmıştır. Yeryüzündeki her insan başına, her hafta kendi vücut ağırlığı kadar nesne üretilmektedir. Bu rakamlar, insanın dünya üzerindeki etkisini göstermek amacıyla İsrail'deki Weizmann Bilim Enstitüsü'nden bir ekip tarafından hesaplanmıştır.


Toplumlarımız ve Gezegenimiz İçin Kırmızı Uyarı Işıkları Yanıyor

Gezegenimizin üzerindeki baskı, toplumlarımızın birçoğunun karşı karşıya olduğu baskıyı yansıtıyor. Bu sadece tesadüf değil. Aslında, gezegensel dengesizlikler birbirlerini daha da ağırlaştırıyor. İnsani gelişmedeki birçok eşitsizlik artmaya devam ediyor. İklim değişikliği, diğer tehlikeli gezegensel değişimlerin yanı sıra, bunları daha da kötüleştirecek. Sosyal hareketlilik azalıyor, sosyal istikrarsızlık artıyor. Demokrasinin gerilediği ve otoriterizmin yükseldiğini gösteren tehditkar işaretler endişe veriyor. Toplumsal bölünmüşlük ortamında, COVID-19 küresel salgınından iklim değişikliğine kadar, herhangi bir sorunla mücadele için toplu eylem gittikçe zorlaşıyor.


Türkiye Ne Yapıyor?

Türkiye çok miktarda edebiyat yapıyor. Örneğin bugün Mısır’da devam eden COP27 Küresel İklim Zirvesi’nde, 2030 yılına ilişkin Ulusal Katkı Beyanını açıkladı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı M. Kurum yaptığı açıklamaya göre Türkiye, sera gazı emisyonlarında fiilen artışa devam ederek, 2030 itibarıyla %41 oranında artıştan azaltım gerçekleştirecek. 2030 itibarıyla emisyon azaltımı olmayacak, mevcut şartlarda gerçekleşecek artıştan 500 milyon tonluk bir azaltıma gidilecek. Açıklanan karar, iklim krizine sebep olan sera gazı emisyonları yararına, kontrollü bir artış planlaması. Emisyonlar artmaya devam edecek, 2038’de ise zirve noktasına çıkacak. Yani Türkiye’de değişen bir şey yok.


Son Sözler

Antroposen çağdan “Normale” geri dönmekten söz edilemiyor. Toplumlarımızı ve gezegenimizi ele geçiren birçok krizin sona ereceği belirli bir bitiş tarihi varmış gibi, normale geri dönmek arzu edilen veya hatta mümkün bir şey olarak gözükmüyor. Üstelik bu neyin veya kimin normali olmalı? Krizden krize yalpalamak, geçmişin “normalliği” ile ilgili olan günümüzü tanımlayan özelliklerden biri. Böyle bir geri dönüş, geleceği, insani gelişmeye değil hiç bitmeyecek kriz yönetimine götürecek gibi görünüyor. İstesek de istemesek de yeni bir normal geliyor. İklim değişikliğinin ilk etkileri ve COVID-19 mızrağın sadece ucu. Bilim insanları genellikle, yaklaşık 12.000 yıl süren, bildiğimiz şekliyle insan uygarlığının ortaya çıktığı Holosen’den çıkıyor olduğumuza, insanların gezegenin geleceğini şekillendiren baskın kuvvet olduğu, “Antroposen” diyebileceğimiz yeni bir jeolojik çağa girmekte olduğumuzu söylüyorlar. 8 milyar nüfuslu her yıl üzerine bir Türkiye eklenen dünyamız insan eliyle yok oluyor.


Soru şudur: Bu yeni çağda ne yapacağız? Belirsiz gelecek karşısında, gezegen ekolojisi üzerindeki baskıları hafifletirken insan özgürlüklerini genişletmeyi hedefleyen yeni cesur yolları mı seçeceğiz? Yoksa, aynı tas aynı hamamda devam etmeyi, donanımsız ve dümensiz olarak tehlikeli bilinmeyene doğru sürüklenmeyi -ve kaçınılmaz olarak batmayı- mı seçeceğiz? Emin olun kapitalin hepimizden haberdar olan, teknolojik ve bir o kadar da ölümcül makinesi bizlerin ve dünyanın tüm ekolojik değerlerinin batmasını yok olmasını seçti.


Çok mu konuştuk? Az bile konuştuk…

908 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page